Beni Etkileyen 15 Metal Grubu / 6- Deathspell Omega

Müzik dinlemek herkesin hayatında bir şekilde var olabilen bir aktivitedir. Müzik dinlemeyi sevmeyen insan yoktur. İllaki bir şekilde ruhunu okşayan, duygularını harekete geçiren veya kendi dünyasında var olan tınıları gün yüzüne çıkaran bir şeylere kulak vermiştir herkes. Bunun illaki enstrümanlarla yapılması gerekmiyor. Zaten müziğin varlığı yeryüzü şekillendiğinden beri vardır. Rüzgârın esintisi, okyanusun sularını hırçın bir şekilde kayalara çarpması, göç eden kuşların hep bir ağızdan çıkardığı sesler, ağaç yapraklarının birbirleriyle olan ilişkilerinden ortaya çıkan şıkırdamalar… Bunların hepsi bir ahenk içindedir ve hepsinin müzik niteliği vardır.

Metal ise bütün bu güzel seslerin bir de diğer taraftan bakış açısıdır. Rüzgar sesini ormanları kasıp kavuran yangının sesi, suyun sesini toprağı yutan sellerin inlemesi ve kuşların sesini ise heybetli boz ayıların böğürmesi almıştır. Bu seslerde müziktir. Fakat artık ruhu okşayan değil, ruhun derinliklerinde sakladığımız korku, öfke ve fantezi duygumuzu ortaya çıkaran bir müzikten bahsediyoruz. DEATHSPELL OMEGA’dan bahsediyoruz!


Böylesine görkemli bir girişi en fazla hak eden grupların başında geliyor Deathspell Omega. İcra ettikleri müzik sadece müzik olmakla kalmıyor, insanda var olan kapalı kutu duyguların tercümanı da oluyor. Deathspell Omega’nın ortaya koyduğu şarkıların her birinin sözleri sadece bir şiir değil aynı zamanda, felsefe ve tarihtir. Bu yüzden bu grup sadece müzik dersi vermiyor. Black Metal zaten kendi başına aykırı bir tür iken, bir de Deathspell Omega’nın bu türe kendi lejyonluklarını katmalarıyla iyice karanlığı ilan etmiş oluyor. Deathspell Omega ile 2 yılı geçkin bir süreden beri bir samimiyetimiz var. Pasif Agresif’ten Ahmet Saraçoğlu’nun bu gruptan ballandıra ballandıra bahsetmesi benim çok ilgimi çekmişti. Bu ilgimi bir an önce pratiğe dökmek istedim ve grubun 2010 yılında yayınlamış olduğu “Paracletus” isimli albümü edindim. Dostlarım, insanların hayatında belli başlı dönüm noktaları illaki olmuştur ve oluyordur. Paracletus kesinlikle benim için Black Metal’de dönüm noktası olmuştur. Öylesine bir albümden bahsediyorum ki benim bu zamana kadar duyup duyabileceğim en ender başyapıtlardan biri oldu bu albüm. Zaten bu albümü dinledikten sonra Deathspell Omega’nın benim hayatımdaki en önemli grup olamaması gibi bir şey düşünülemezdi.

Deathspell Omega gerçekten beni en çok etkileyen gruplardan biri dostlarım. Yani bu gruptan bu kadar etkilenip 6. Sıraya koymamın nedeni, bundan sonraki grupların hepsinin gerçek anlamda bana Metal’i sevdiren gruplardan oluşuyor olmasından mütevellittir. Eğer en sevdiğim Black Metal grupları gibi bir yazı dizisi yazsaydım kesinlikle 1. sırada bu Fransız cehennem evlatlarını görüyor olurdunuz. Deathspell Omega’nın yazdığı şarkıların karmaşıklığı, inanılmaz güçlü davul ve basgitar çeşitlemeleri ve çiğlikte sınırları zorlayan vokali ile eriyip bitmenize yardımcı oluyor zaten. Yazılan riffler inanılmaz etkileyici ve adeta efsane bir mimarlık harikası gibi dostlarım. Az öncede söylediğim gibi karmaşık rifflerden oluşan şarkıları ile sizlerin beyninizi çalıştırmanıza ve bu şarkı da biz neler yapmışız hadi bir anlamaya çalış dercesine olan tutumlarından ötürü de benim kalbimi kazandı bu adamlar. Aynı şeyi Klasik Müzik’te görüyoruz bir de. Zaten kalite olarak ikisinin de hiçbir farkı yok. Adeta bir kaosu aydınlatmaya çalışıyorsunuz Deathspell Omega şarkıları dinlerken. Fakat genelde karanlık olan her şey daha da dipsiz bir karanlığa dönüşüyor. Bütün bunları bir araya getiren ise avangart akım oluyor. Zaten Black Metal’i avangartlık ile sentezlemeleri oldukça takdire şayan bir şey. Sonuç olarak Deathspell Omega benim için en efsane gruplardan biridir dostlarım. Sizleri için de öyle olmasını temenni ediyor ve sözlerime burada son veriyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere hoşça kalın!



Yorumlar