Hayatıma etkisi olan birçok grup var. Gerek yaptıkları harikulade
şarkılarla gerekse de bu şarkıları bezendirdikleri efsane şarkı sözleriyle.
Bazı gruplarda var ki yarattıkları atmosferleriyle gitmeden bizlere cehennemi
tattırıyorlar. Bazıları da cehenneme inanan bizlerin ne kadar ahmak olduğundan
bahsediyor. Gerek vizyonları ile gerekse de bilgi birikimleri ile beni derinden
etkileyen gruplar oldukça fazla. Fazla olmasının gayet doğal olduğunu
düşünüyorum. Çünkü Metal Müzik’te öyle boş boş müzik yapan adam sayısı diğer
müzik türlerine göre oldukça az. Örneğin Black Metal’in oldukça gürültülü
olduğunu söylerler. Evet, bu doğrudur. Fakat bunu söyleyenler şunu hesaba
katmazlar, o gürültülü şarkılarda anlatılan şeyler günümüzdeki pop kültüründe
olan aşk ve aşkın yol açtığı duygular değil. İnsanlığın dibini kazıyarak
nereden nereye gelindiği veya tanrı kavramının ne kadar dolu ne kadar boş bir
kavram olduğu üzerine üretilen fikirler yer alır gürültünün içinde. Şeytan
denilen masal kahramanının belki de insanlığın yegane tanrısı olduğu fikri
ortaya atılır. Bu gibi uç düşüncelerinde ifadesi haliyle pamuk şeker gibi
şarkılarla olmuyor. İşte bütün bu müzikal güçlülük, felsefi düşünceler ve edebi
mükemmelliğin buluştuğu en önemli gruplardan biri olan Deathspell Omega benim
hayatımın en önemli sanat topluluğudur. Bu yazıda sizlere bu Fransız Metalciler
’in 2005 yılında çıkarmış oldukları 3 şarkıdan oluşan Kénôse
adlı albümünden bahsedeceğim.
Deathspell Omega'nın hemen hemen bütün albümlerini dinledim fakat beni en çok etkileyen albüm Paracletus adlı şaheserleri oldu grubun. Öylesine şaşkınlık verecek şarkılardan oluşuyordu ki bunu bir insanoğlunun yapabileceğine neredeyse inanasım gelmiyordu. Aslına bakarsanız hala bu adamların insan olmadığın düşünmekteyim. DNA kodları başka bir şekilde kodlanmış olmalı. Kénôse ise yine bu adamlardan dinlediğim oldukça iyi albümlerden biri. Aslında bu bir EP fakat Deathspell Omega’nın albümleri genellikle az şarkılardan oluşuyor (yani genellikle EP çıkarıyorlar). O yüzden buna da yine albüm demeyi yeğliyorum. Paracletus harici öyle 8-9 şarkı barındıran albümleri pek yok grubun. Fakat bunun yanı sıra şarkıların süreleri oldukça fazla. 11-12 dakikalık şarkılardan bahsediyoruz. Ben bu yönleriyle klasik müzik bestecilerine de benzetiyorum bu karanlık adamları. Zaten Kénôse’deki her şarkı öylesine çok değişkenlerden oluşuyor ki takip etmekte bazen güçlük çekiyorsunuz. Müzikal yönden öylesine dolu dizgin bir grup ki, karanlık melodilerin içinde yolunuzu kaybediyorsunuz. Black Metal’in Avant-garde çeşitlemesini o denli iyi sunuyorlar ki bizlere, bu türün adeta bağımlısı oluyorsunuz.
Kénôse, konsept bir albüm olmuş. 3 şarkının adı yine Kénôse
olup, Part 1,2,3 şeklinde sıralanmış albümde. Bu adamların böylesine ürkünç
atmosfer yaratmasına şaşıp kalıyorum. Öylesine riffler ve melodiler yazıyorlar
ki sanki bunlar ortadan yok olsa bir daha böyle şarkıları duymamız
gerçekleşmeyecekmiş gibi ki büyük ihtimalle de böyle şarkıları başka gruplardan
duyamayız. Albüm prodüksiyon olarak gayet mükemmel. Gitarlar, davul, bas ve
vokal bir kez daha kusursuzluğa oturtulmuş. Fakat bir EP olarak
değerlendirdiğimiz de bile şarkı sayısının yetersiz olduğunu düşünüyorum. En
azından 2 şarkı daha yazılabilirmiş bu albüm için. Evet, şarkılar uzun süreli
ama insanın hevesi kursağında kalıyor yine de. Bu şarkıların yazılış süreci kim
bilir kaç haftadır ama kendileri beklentilerimi böylesine yükselttiler. Ben de
haliyle bu adamlardan hep daha fazlasını bekliyorum.
Deathspell Omega'nın hemen hemen bütün albümlerini dinledim fakat beni en çok etkileyen albüm Paracletus adlı şaheserleri oldu grubun. Öylesine şaşkınlık verecek şarkılardan oluşuyordu ki bunu bir insanoğlunun yapabileceğine neredeyse inanasım gelmiyordu. Aslına bakarsanız hala bu adamların insan olmadığın düşünmekteyim. DNA kodları başka bir şekilde kodlanmış olmalı. Kénôse ise yine bu adamlardan dinlediğim oldukça iyi albümlerden biri. Aslında bu bir EP fakat Deathspell Omega’nın albümleri genellikle az şarkılardan oluşuyor (yani genellikle EP çıkarıyorlar). O yüzden buna da yine albüm demeyi yeğliyorum. Paracletus harici öyle 8-9 şarkı barındıran albümleri pek yok grubun. Fakat bunun yanı sıra şarkıların süreleri oldukça fazla. 11-12 dakikalık şarkılardan bahsediyoruz. Ben bu yönleriyle klasik müzik bestecilerine de benzetiyorum bu karanlık adamları. Zaten Kénôse’deki her şarkı öylesine çok değişkenlerden oluşuyor ki takip etmekte bazen güçlük çekiyorsunuz. Müzikal yönden öylesine dolu dizgin bir grup ki, karanlık melodilerin içinde yolunuzu kaybediyorsunuz. Black Metal’in Avant-garde çeşitlemesini o denli iyi sunuyorlar ki bizlere, bu türün adeta bağımlısı oluyorsunuz.
Kénôse, benim aldığım en özel albümlerden biri oldu gerçekten. 3
şarkı olması sadece benim için üzücü bir durum. Onun haricinde her şey öylesine
iyi ki, sayfalar dolusu yazsam yine de bu albüme verilmesi gereken değeri
veremem. Black Metal’in bence en uç noktadaki gruplarından biri olduğu su
götürmez bir gerçek. Kesinlikle dinlenmesi gereken albümlerden biri Kénôse.
Sizler de dinleyin o vakit bir an önce. Kendinize iyi bakın ve kesinlikle
bulabilirseniz Iron Maiden’ın “Trooper” birasından için. Ben bu yazı yazarken
içtim şahsen. Tadı oldukça güzel. Şimdilik hoşça kalın!
Albüm Puanı: 9/10
Yorumlar
Yorum Gönder