Merhaba dostlarım gece gece sizler için The Sword’un “Apocryphon”
adlı albümünü inceliyorum. Ancak şimdi vakit bulabildim. The Sword’u yeni yeni
dinlemeye başladım. Önceleri ismini birçok kere duymuştum fakat dinlemek için
hiçte öyle can atmamıştım. Geçenlerde zamanı geldi diyerek grubun bu albümünü
seçtim dinlemek için. Daha sonra da önceki albümlerine kulak verdim biraz. Bunu
yapmazsam objektif olarak değerlendiremeyeceğimi düşündüm. En azından
Apocryphon’dan önce neler yapmış bu Amerikalı Heavy Metal grubu diye irdeledim.
The Sword'un tarzını oldukça fazla seven biri olarak daha albümü dinlemeye başlamadan kendimi mutlu hissediyordum. Stoner Rock ve Doom Metal tınılarının oldukça yoğun olduğu bir Heavy Metal albümünü dinlemek gibisi yok. Özellikle benim gibi Black Metal ile kulaklarını sürekli dehşete uğratanlar için The Sword gibi gruplar tam bir dinlenme gibi geliyor. The Sword 2003 yılından bu yana müziklerini icra ediyorlar. Yani milenyum sonrası güzel gruplarından bir tanesi olma özelliğini taşıyorlar. Bir de böyle Amerikalı grupların albümlerini inceleyince garip bir gülümseme alıyor yüzümü. Bunun nedeni genellikle İskandinavya yarımadası ve Avrupalı grupların albümlerini daha sık dinliyor olmamdan kaynaklanıyor. Bunun için özel bir şey yapmıyorum. Birçok efsane grup genellikle oralardan çıkma oluyor.
Apocryphon'u ilk defa baştan sona dinlediğimde açıkçası neler hissettiğimi pek anlayamadım. Ya da pek bir şey hissedemedim ondan belki de. İkinci kez dinlediğimde ise bu bilinmezlik karanlığı biraz daha aydınlanmış oldu. Üçüncü ve son dinlememden sonra albüm hakkında neler söyleyeceğime dair fikirler artık oluşmuştu kafamda. Fakat yazı yazmak için bilgisayarın başına oturduğumda bir kez daha açtım ve tekrar dinlemeye başladım. Heavy Metal’i oldukça fazla seven biri olarak The Sword’un Apocryphon’unu genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim. Fakat bu albüm benim için olmazsa olmazlar arasına giremedi. Öncelikle albümün bizlere yaşattığı atmosferi ele almak istiyorum. Yukarıda da belirttiğim gibi Stoner Rock ve Doom Metal tınılarını yoğun bir şekilde taşıyor albüm. Fakat Stoner etkisini Doom’dan daha fazla hissediyorsunuz. Önceki albümünde baştan sona bir hikayeyi anlatan The Sword bu albümlerinde insanların hayatlarını etkileyen metafor üzerinde oldukça fazla durmuş. Şarkı sözleri açıkçası öyle pekte oturaklı gelmedi bana. Ya da çok fazla felsefi sözlerle şarkı yazan gruplar dinlediğimden bunlar çok balon gibi gelmeye başladı bana.
Albümün prodüksiyonu benim en sevdiğim prodüksiyonlardan biri olmuş. Tam türüne göre seçilen ses altyapısı albümün dinlenebilirlik derecesini yükseltiyor. Genellikle gitar rifflerini başarılı buldum Apocryphon’unun fakat 1 tık daha yaratıcı işler ortaya konabilirlermiş diye düşünüyorum. Bas ve davulun eşlenik gidişleri oldukça güzel. Hatta albümde en çok davulu beğendim diyebilirim. Vokal konusuna gelirsek bence orası çok spesifik bir durum. Evet, her şey kişiye göre değişebilir ama genellikle Metal albümlerini incelediğimiz de birçoğumuzun ayrıştığı nokta şarkılara ses veren vokallerin performansı oluyor. Bu tür için clean bir vokal olması kadar olağan bir şey yok. Fakat vokalimiz olan Cronise’in Ozzy’i andıran vokal performansını çok iyi bulduğumu söyleyemeyeceğim. Ses aralığının oldukça iyi olduğunu düşünüyorum bu adamın. Kendisini oldukça iyi bir şekilde geliştirebilir.
Apocryphon, grubun 2012 yılında çıkan 4. Stüdyo albümü. Ben bu albümü ortanın hemen üstüne konumlandırıyorum. Yani orta derece çizgisinin hemen üstünde yer alıyor. Grubu dinlemeye devam edeceğim. Son albümleri “High Country” henüz dinleme fırsatı bulamadım. Dinler dinlemez ondan da sizlere bahsetmek istiyorum. Bakalım neler değişmiş, ne farklılıklar var. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar dostlarım kendinize iyi bakın ve hoşça kalın!
Albüm Puanı: 6/10
The Sword'un tarzını oldukça fazla seven biri olarak daha albümü dinlemeye başlamadan kendimi mutlu hissediyordum. Stoner Rock ve Doom Metal tınılarının oldukça yoğun olduğu bir Heavy Metal albümünü dinlemek gibisi yok. Özellikle benim gibi Black Metal ile kulaklarını sürekli dehşete uğratanlar için The Sword gibi gruplar tam bir dinlenme gibi geliyor. The Sword 2003 yılından bu yana müziklerini icra ediyorlar. Yani milenyum sonrası güzel gruplarından bir tanesi olma özelliğini taşıyorlar. Bir de böyle Amerikalı grupların albümlerini inceleyince garip bir gülümseme alıyor yüzümü. Bunun nedeni genellikle İskandinavya yarımadası ve Avrupalı grupların albümlerini daha sık dinliyor olmamdan kaynaklanıyor. Bunun için özel bir şey yapmıyorum. Birçok efsane grup genellikle oralardan çıkma oluyor.
Apocryphon'u ilk defa baştan sona dinlediğimde açıkçası neler hissettiğimi pek anlayamadım. Ya da pek bir şey hissedemedim ondan belki de. İkinci kez dinlediğimde ise bu bilinmezlik karanlığı biraz daha aydınlanmış oldu. Üçüncü ve son dinlememden sonra albüm hakkında neler söyleyeceğime dair fikirler artık oluşmuştu kafamda. Fakat yazı yazmak için bilgisayarın başına oturduğumda bir kez daha açtım ve tekrar dinlemeye başladım. Heavy Metal’i oldukça fazla seven biri olarak The Sword’un Apocryphon’unu genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim. Fakat bu albüm benim için olmazsa olmazlar arasına giremedi. Öncelikle albümün bizlere yaşattığı atmosferi ele almak istiyorum. Yukarıda da belirttiğim gibi Stoner Rock ve Doom Metal tınılarını yoğun bir şekilde taşıyor albüm. Fakat Stoner etkisini Doom’dan daha fazla hissediyorsunuz. Önceki albümünde baştan sona bir hikayeyi anlatan The Sword bu albümlerinde insanların hayatlarını etkileyen metafor üzerinde oldukça fazla durmuş. Şarkı sözleri açıkçası öyle pekte oturaklı gelmedi bana. Ya da çok fazla felsefi sözlerle şarkı yazan gruplar dinlediğimden bunlar çok balon gibi gelmeye başladı bana.
Albümün prodüksiyonu benim en sevdiğim prodüksiyonlardan biri olmuş. Tam türüne göre seçilen ses altyapısı albümün dinlenebilirlik derecesini yükseltiyor. Genellikle gitar rifflerini başarılı buldum Apocryphon’unun fakat 1 tık daha yaratıcı işler ortaya konabilirlermiş diye düşünüyorum. Bas ve davulun eşlenik gidişleri oldukça güzel. Hatta albümde en çok davulu beğendim diyebilirim. Vokal konusuna gelirsek bence orası çok spesifik bir durum. Evet, her şey kişiye göre değişebilir ama genellikle Metal albümlerini incelediğimiz de birçoğumuzun ayrıştığı nokta şarkılara ses veren vokallerin performansı oluyor. Bu tür için clean bir vokal olması kadar olağan bir şey yok. Fakat vokalimiz olan Cronise’in Ozzy’i andıran vokal performansını çok iyi bulduğumu söyleyemeyeceğim. Ses aralığının oldukça iyi olduğunu düşünüyorum bu adamın. Kendisini oldukça iyi bir şekilde geliştirebilir.
Apocryphon, grubun 2012 yılında çıkan 4. Stüdyo albümü. Ben bu albümü ortanın hemen üstüne konumlandırıyorum. Yani orta derece çizgisinin hemen üstünde yer alıyor. Grubu dinlemeye devam edeceğim. Son albümleri “High Country” henüz dinleme fırsatı bulamadım. Dinler dinlemez ondan da sizlere bahsetmek istiyorum. Bakalım neler değişmiş, ne farklılıklar var. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar dostlarım kendinize iyi bakın ve hoşça kalın!
Albüm Puanı: 6/10
Yorumlar
Yorum Gönder