Albüm Kritik 110 (Metallica / Hardwired…To Self-Destruct)

Hadi gelin itiraf edelim, çoğumuz Metal müzik ile Metallica sayesinde tanıştık. Zaten dünyada birçok kişi (80-90 jenerasyonu) Metal müzik ile Metallica sayesinde içli dışlı olmuştur. Yani demem o ki adamların öyle bir ismi var ki gereken saygıyı ve hürmeti göstermemiz gerekiyor. Fakat kendi adıma bu saygıyı Metallica’nın son 15 yılı için yitirdiğimi söyleyebilirim. Tabi ki tam olarak yitirmek denemez ama artık beni heyecanlandıran bir grup değiller maalesef. Öyle ki Türkiye’ye gelip konser vermeleri bile benim ilgimi çekemiyor. Yine de Metallica bu dostlarım, adının geçtiği her yerde insanların ilgisini hala çekebiliyor. Metallica deyince birçoğumuz için direkt olarak Master of Puppets albümleri geliyor. Bunun birçok nedeni var. İlki Metal müzik dünyasının en iyi albümlerinden birini ortaya koymaları bir diğer nedeni ise her konserlerinde bu albümden en az 3 şarkıya yer vermeleridir. Hal böyleyken doğal olarak Master of Puppets eşittir Metallica oluyor. Ben ise Metallica’yı Thrash Metal grubu olarak bağrıma bastığım için sadece ilk 4 albümünü hala baş tacı yapıyorum. Gel gelelim Black Albüm’den sonrası grup bambaşka yollara sapmıştır. Şimdi ise 2008 yılında çıkardıkları Death Magnetic’ten tam 8 yıl sonra piyasaya çıkan “Hardwired…To Self Destruct”ı irdeleme zamanı geldi. Uzun süreden sonra yeni bir Metallica albümünün kritiğini yaptığım için ayrı bir baskı ve haz var içimde.

Hardwired…To Self Destruct, daha isimlendirilmemişken Metallica’dan yeni bir albüm geleceği dedikoduları yaklaşık 2-3 yıl öncesinden başlamıştı. Death Magnetic öylesine tuhaf bir albümdü ki içinde güzel şarkılar barındırmasına rağmen hiç kimsenin aklında kalıcı olamadı. Bunun en büyük nedeni kesinlikle leş gibi prodüksiyon ile gelmiş olmasıydı. Yani insanın duyma yetisinin yarı yarıya kaybetmiş olması lazımdı o albümü o şekilde kaydederken. Fakat öyle ya da böyle Death Magnetic de St. Anger kadar olmasa da vasat Metallica albümleri arasında yerini aldı. Sırf bu yüzden bile Metallica’dan beklentiler bir hayli yüksekti. Özellikle benim beklentim safkan bir Thrash Metal albümü olması yönündeydi. Her ne kadar bunun pek mümkün olamayacağını bilsem de. Mümkün olamayacağının en büyük nedeni Lars’ın vasat davul çalmasından ötürüdür. Beklentiler çığ gibi büyürken Kirk’ün çıkıp albüme dair rifflerin ve soloların olduğu hard diski kaybettiğinin söylemesi ile o çığın üzürenie kaynar su dökülmüş oldu. Albümün daha önce çıkması planlanıyordu ama 18 Kasım 2016’da tüm dünyada raflarda oldu.

Albüm çıkmaya yakın Metallica albüme adını veren “Hardwired” adlı şarkısını klipli bir şekilde dinleyenlerine sundu. Şarkıyı ilk dinlerken direkt olarak fark edilen şey prodüksiyonun hatırı sayılır şekilde düzgün olduğu oldu. Peki ya şarkı? Şarkı öylesine sıradan bir şarkıydı ki kaç kere dinlediysem de beni mutlu edemedi. Hatta o zamanlar albüm çıkmadan yine kötü bir Metallica albümünün geleceğini dile getirmiştim. Fakat Hardwired’dan sonra öyle bir şarkı yayınladı ki ağır ağabeyler dumur oldum. “Moth Into Flame” harikulade bir şarkı olarak gönlümü çaldı. Bu şarkıyı dinlerken şunu dedim ya “abi madem böyle şarkılar yazabiliyorsunuz neden bu şekilde devam etmiyorsunuz?”. Daha sonra Atlas, Rise! geldi. Bu iki şarkıya da klip çekilmişti. Sonradan öğrendik ki adamlar albümün normal versiyonunda bulunan tüm şarkılara klip çekmiş ve onların hepsini de yayınladılar. Kliplerin çoğu leş gibi olmuş orası ayrı tabi ki.

Albüm her ne kadar Hardwired gibi hızlı bir şarkı ile açılıyor olsa da Moth Into Flame ve Spit Out The Bone haricinde Thrash Metal şarkısı yok maalesef. Zaten albüm atalara saygı niteliğinde bir albüm olmuş. Diamond Head, Black Sabbath ve Motörhead tınıları barındırıyor dört bir yanında. Fakat benim en çok hissettiğim şey ise “ReLoad”un 2016 versiyonu olduğu. Eğer Reload’u sevenlerdenseniz size hediye gibi gelecektir bu albüm.

Gelelim albüm için yazılmış rifflere ve onların kaydedilişlerine. Şarkıların çoğunda Lars ve James imzası var. ManUnkind adlı şarkılarında sadece Robert’ın da imzası var. Kirk’ün hiçbir şekilde katkı vermediği bir Metallica albümü olmuş Hardwired…To Self Destruct. Tamam, buna önceki albümlerden de alışığız ama öylesine kötü sololar yazmış ki Kirk bu albüm için hiçbir şey yapmamış desem yeridir. Wah pedalı ile olabildiğince sevişmiş bu albümde de Mr. Ripper. Bir de kendini tekrar 96’ya götürmüş adam. Tırnaklarına siyah ojeler sürmeler falan. Gitar riffleri iyi düzewyde bana göre. Çok efsane diyemem ama bazı şarkılarda James uçmuş resmen. Özellikle efsane bir Thrash şarkı ve bana göre albümün en iyisi olan Spit Out The Bone’da üst düzey iş çıkarmış. Vokal konusunda da Death Magnetic’ten çok daha iyi bir performans ortaya koyuyor Mr. Riff. Davul konusunda ise Lars yine aynı Lars fakat bir tık daha iyi diyebilirim yine Death Magnetic’e göre. Bir de biri şu adama davulda “Ride” zilinin de olduğunu söylesin lütfen. Beni esas hayal kırıklığına uğratan öküz gibi basçı olan Robert’ın bu albümde olabildiğince pasif kalması. Ben sırf bir şarkıda Rob’un döktürmesini bekliyordum açıkçası. Sadece Spit Out The Bone'da güzel bir solosu var. Zaten bu albüm için James ve Lars’ın ortak eseri desek yanılmayız.

Ben albümün Deluxe versiyonunu aldım dostlarım. Bu süreçte yazdıkları şarkıların daha fazlasını görebilmek adına aldım. Albüm çıkmadan önce Metallica’nın nabız yoklama şarkısı olan “Lords of Summer” adlı parçası da yine Deluxe Edition’da yer alıyor. Benim fikrimce Hardwired yerine Lords of Summer albümün açılış şarkısı olsaymış daha efsane olurmuş. Canlı performans kayıtlarının yanı sıra yine Metallica’nın coverladığı şarkılar da yer alıyor bu versiyonunda. Peki özetle Hardwired…To Self Destruct nasıl bir albüm olmuş? Thrash Metal tınılarının yine en az olduğu bir başka Metallica albümü olmuş bu albüm de. Prodüksiyon açısından daha iyi bir ses sunuyor bizlere orası su götürmez bir gerçek. Fakat 8 yıl sonra beklediğime ne yazık ki yine değecek bir albüm olmamış. Metallica ReLoad yapmak istemiş ama bunun içine biraz da Kill’ Em All serpelim demiş. Böylesi garip bir albüm aslında Hardwired…To Self Destruct. Yine de ben bu albümü Moth Into Flame, Atlas, Rise!, Spit Out The Bone ve Lords of Summer için müzik çalardaki koleksiyonuma koyacağım. Özellikle Spit Out The Bone’u mutlaka dinleyin derim dostlarım. Efsane nakarat yazmış James baba. Bir sonra ki yazı da görüşmek üzere hoşça kalın.

Albüm Puanı: 8/10


Yorumlar