İnsanoğlunun canlıların en üstün olduğunu belleğimize kazıyanlar bugün de
yani günümüzde de bu tanımı rahatlıkla yapabiliyorlar mı acaba? Şahsen ben
artık bu zırvalığa inanmıyorum. Üstün canlı derken baz aldığımız şey düşünce
gücü ve düşündüklerimizi dile getirmekse, bunların hepsi artık kocaman bir
yalandan ibaret. Aydınlık yollara zift dökerek karartmaya devam ediyoruz. Öyle
ki bu gezegen bitti sıra diğer gezegenlere gözümüzü dikmeye başladık. Aç
gözlülük ve pervasızlık aslında insanoğlunun yeni tanımı olmalı.
Dinlediğim müzik türünde yukarıdaki konuları ele alan bir sürü grup var ve ben sırf bu adamlardan dolayı Metal müziği her geçen gün daha da çok seviyorum. Fakat bu grupların arasında öyle biri var ki en başından beri bizlere karanlığı ve ruhumuzun derinliklerinden suratımıza yansıyan o pisliği ve hainliği anlatan şarkılar yapıyor. Aslında bu adamların yaptığına sadece şarkı deyip geçmek bile kendimi sorgulamama davetiye çıkarıyor. Deathspell Omega’nın adı kazara bir yerde geçse dahi öylesine heyecanlanıyorum ki. Artık kendimi orta seviyede bir Black Metal dinleyicisi olarak gördüğüm için şunu rahatlıkla söyleyebilirim, Deathspell Omega çağımızın en sanatkâr Black Metal grubudur. Üzerine tartışılacağını düşünmüyorum. Yazdıkları tüyler ürperten şarkıları sadece Black Metal kalıplarını sığdırmadıkları için aslında böylesine efsaneleşiyorlar. Ben de 2 haftadır yolunu gözlediğim ve dinlediğimde bu beklemenin ne kadar kutsal bir bekleyiş olduğunu anladığım Deathspell Omega’nın yeni albümü “The Synarchy of Molten Bones”u sizlerin huzuruna sunuyorum.
Paracletus, benim için Black Metal adına yazılabilecek en efsane albüm gerçekten. Avant-garde ve Black Metal tınılarının kusursuz bir şekilde işlenip, olabilecek en iyi prodüksiyon ile dinleyenlere sunulmuştu Paracletus. Aynı zamanda elektrik gitar çalan biri olarak albümü her dinlediğim de kahroluyordum adeta. Öylesine zor şarkılar yazıyor ki grup, çalmayı her denediğimde sonuç maalesef hüsran ile bitiyordu. Nitekim bu hadsizliklerinden vazgeçmemiş Fransız cehennem zebanileri. Yine sıkıysa çal şeklindeki rifflerle albümü donatmışlar. The Synarchy of Molten Bones ile ilgili ilk detayları öğrendiğimde açıkçası biraz hayal kırıklığına uğradım. Albümün içinde sadece 4 şarkı olması tadının damaklarda kalacağına işaretti. Maalesef bu işaret yerini buldu ve albümü tam tamına 10 kere başa alarak dinledim. Buradan şarkıların ne kadar sürükleyici olduğu ortaya çıkabilir ama bunun gibi bir 6-7 şarkı daha olsa ne olurdu sanki?
The Synarchy of Molten Bones albüm olarak lanse edildiği için ben de albüm diyorum dostlarım. Fakat bunun bir EP olduğunu söylemek daha doğru olur diye düşünüyorum. Öyle veya böyle şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki bu yıl bitmeden Deathspell Omega 2017’nin belki de en iyi albümünü yapmış. 4 şarkılık bir albüm olmasına rağmen albümün toplam süresi 30 dakika civarında. En uzun şarkısı 10 dakikayı geçkin süresi ile“Onward where Most with Ravin I may meet”. Deathspell Omega’nın yarattığı atmosfer öylesine güçlü ki, kulaklarınıza kadar gelen sanat eserlerinde sizler de bu karanlık, leş kokulu ve pislikliğin tanımının içine kadar giriyorsunuz. Karmaşık rifflerin hemen önünde yer alan o lanetli vokal sesi ne denli efendi bir albüm ile karşı karşıya kaldığınızın göstergesi oluyor.
Deathspell Omega'nın sadece müzik yapmadığını yukarıda da dile getirmiştim. Adamlar resmen kulaklarımıza verdikleri cehennem küsküsü ile gözlerimizin önüne gitmediğimiz cehennemin resmini getiriyorlar. Bunu yapabilen çok az grup var dostlarım inanın bana. Böylesi şarkıları yazan adamların tipini falan bilmemek de daha bir cezbedici oluyor. Yoksa şeytan ve ümmetinin ta kendisi mi bu şarkıları ortaya koyanlar. Öyleyse eğer satanist olmamak için de bir neden kalmadı artık.
Şaka bir yana The Synarchy of Molten Bones’u dinlemek ve içinde barındırdığı mükemmellikleri özümsemek herhalde bir Black Metal dinleyicisinin en zevk alacağı şeylerden biridir. Sadece Black Metal demek de yanlış olur. Sanatın ne olduğunu bilen herkesin bu başyapıta bir kulak vermesi gerek kesinlikle. Sadece böğüren adamlardan ibaret değil Black Metal. Müzik altyapısı bir hayli iyi olan her kişi bunun baştan aşağı bir sanat eseri olduğunu kabul etmemesi gibi bir durum olamaz bence. Paracletus’un üzerine çıkardıkları “Drought” EP’si ile de oldukça fazla kulak kanatmıştı Deathspell Omega fakat The Synarchy of Molten Bones kesinlikle Paracletus’un gittiği yoldan giden bir albüm olmuş. Hatta o yolu doludizgin gittiğini söyleyebilirim.
Daha söz edecek o kadar çok şey var ki bu albüm hakkında ama ben burada yazıya son vereceğim. Çünkü ne kadar yazsam da ben sizin albümü dinlemeniz kadar etkili olamaz. Albümü dinlerken bu yazıyı okursanız o zaman daha da bir şevke gelebilirsiniz. Ben yazarken de dinledim (kafa sallaya sallaya ve her defasında şoka uğrayarak) ve bu albüm için Deathspell Omega’nın “ÇÜŞ” adlı çıkartması demeyi uygun gördüm. Bir sonraki yazı da görüşmek üzere!
Albüm Puanı: 10/10
Dinlediğim müzik türünde yukarıdaki konuları ele alan bir sürü grup var ve ben sırf bu adamlardan dolayı Metal müziği her geçen gün daha da çok seviyorum. Fakat bu grupların arasında öyle biri var ki en başından beri bizlere karanlığı ve ruhumuzun derinliklerinden suratımıza yansıyan o pisliği ve hainliği anlatan şarkılar yapıyor. Aslında bu adamların yaptığına sadece şarkı deyip geçmek bile kendimi sorgulamama davetiye çıkarıyor. Deathspell Omega’nın adı kazara bir yerde geçse dahi öylesine heyecanlanıyorum ki. Artık kendimi orta seviyede bir Black Metal dinleyicisi olarak gördüğüm için şunu rahatlıkla söyleyebilirim, Deathspell Omega çağımızın en sanatkâr Black Metal grubudur. Üzerine tartışılacağını düşünmüyorum. Yazdıkları tüyler ürperten şarkıları sadece Black Metal kalıplarını sığdırmadıkları için aslında böylesine efsaneleşiyorlar. Ben de 2 haftadır yolunu gözlediğim ve dinlediğimde bu beklemenin ne kadar kutsal bir bekleyiş olduğunu anladığım Deathspell Omega’nın yeni albümü “The Synarchy of Molten Bones”u sizlerin huzuruna sunuyorum.
Paracletus, benim için Black Metal adına yazılabilecek en efsane albüm gerçekten. Avant-garde ve Black Metal tınılarının kusursuz bir şekilde işlenip, olabilecek en iyi prodüksiyon ile dinleyenlere sunulmuştu Paracletus. Aynı zamanda elektrik gitar çalan biri olarak albümü her dinlediğim de kahroluyordum adeta. Öylesine zor şarkılar yazıyor ki grup, çalmayı her denediğimde sonuç maalesef hüsran ile bitiyordu. Nitekim bu hadsizliklerinden vazgeçmemiş Fransız cehennem zebanileri. Yine sıkıysa çal şeklindeki rifflerle albümü donatmışlar. The Synarchy of Molten Bones ile ilgili ilk detayları öğrendiğimde açıkçası biraz hayal kırıklığına uğradım. Albümün içinde sadece 4 şarkı olması tadının damaklarda kalacağına işaretti. Maalesef bu işaret yerini buldu ve albümü tam tamına 10 kere başa alarak dinledim. Buradan şarkıların ne kadar sürükleyici olduğu ortaya çıkabilir ama bunun gibi bir 6-7 şarkı daha olsa ne olurdu sanki?
The Synarchy of Molten Bones albüm olarak lanse edildiği için ben de albüm diyorum dostlarım. Fakat bunun bir EP olduğunu söylemek daha doğru olur diye düşünüyorum. Öyle veya böyle şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki bu yıl bitmeden Deathspell Omega 2017’nin belki de en iyi albümünü yapmış. 4 şarkılık bir albüm olmasına rağmen albümün toplam süresi 30 dakika civarında. En uzun şarkısı 10 dakikayı geçkin süresi ile“Onward where Most with Ravin I may meet”. Deathspell Omega’nın yarattığı atmosfer öylesine güçlü ki, kulaklarınıza kadar gelen sanat eserlerinde sizler de bu karanlık, leş kokulu ve pislikliğin tanımının içine kadar giriyorsunuz. Karmaşık rifflerin hemen önünde yer alan o lanetli vokal sesi ne denli efendi bir albüm ile karşı karşıya kaldığınızın göstergesi oluyor.
Deathspell Omega'nın sadece müzik yapmadığını yukarıda da dile getirmiştim. Adamlar resmen kulaklarımıza verdikleri cehennem küsküsü ile gözlerimizin önüne gitmediğimiz cehennemin resmini getiriyorlar. Bunu yapabilen çok az grup var dostlarım inanın bana. Böylesi şarkıları yazan adamların tipini falan bilmemek de daha bir cezbedici oluyor. Yoksa şeytan ve ümmetinin ta kendisi mi bu şarkıları ortaya koyanlar. Öyleyse eğer satanist olmamak için de bir neden kalmadı artık.
Şaka bir yana The Synarchy of Molten Bones’u dinlemek ve içinde barındırdığı mükemmellikleri özümsemek herhalde bir Black Metal dinleyicisinin en zevk alacağı şeylerden biridir. Sadece Black Metal demek de yanlış olur. Sanatın ne olduğunu bilen herkesin bu başyapıta bir kulak vermesi gerek kesinlikle. Sadece böğüren adamlardan ibaret değil Black Metal. Müzik altyapısı bir hayli iyi olan her kişi bunun baştan aşağı bir sanat eseri olduğunu kabul etmemesi gibi bir durum olamaz bence. Paracletus’un üzerine çıkardıkları “Drought” EP’si ile de oldukça fazla kulak kanatmıştı Deathspell Omega fakat The Synarchy of Molten Bones kesinlikle Paracletus’un gittiği yoldan giden bir albüm olmuş. Hatta o yolu doludizgin gittiğini söyleyebilirim.
Daha söz edecek o kadar çok şey var ki bu albüm hakkında ama ben burada yazıya son vereceğim. Çünkü ne kadar yazsam da ben sizin albümü dinlemeniz kadar etkili olamaz. Albümü dinlerken bu yazıyı okursanız o zaman daha da bir şevke gelebilirsiniz. Ben yazarken de dinledim (kafa sallaya sallaya ve her defasında şoka uğrayarak) ve bu albüm için Deathspell Omega’nın “ÇÜŞ” adlı çıkartması demeyi uygun gördüm. Bir sonraki yazı da görüşmek üzere!
Albüm Puanı: 10/10
Yorumlar
Yorum Gönder