Albüm Kritik 97 (The Doors / The Doors)

Bugün sertliklerden biraz uzaklaşalım diyorum dostlarım. Rock dünyasının en önemli gruplarından biri olarak kabul edilen “The Doors”un yine kendi adını taşıyan ve ilk albümleri olan “The Doors”un kritiğini sizlerle paylaşıyorum. Ayrıca bu kritiği hayatımı paylaştığım kadına ithaf ediyorum.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, The Doors benim her zaman dinlediğim bir grup değil. Özellikle bu kritik için dinledim desem yalan olmaz. Fakat gerçekten çok sevdim. 1965 yılında kurulmuş bir grubun o dönemde yaptıkları müzik gerçekten çok etkileyici. Rock müzik tarihine de katkıda bulunmuş olmaları zaten Amerikalı bu grubu çok özel yapmaya yetiyor. Grubu daha iyi anlamak adına hususi olarak ilk albümlerini seçtim. Ben de hiçbir düş kırıklığı yaratmadı bu albüm. Tam aksine öylesine çok sevdim ki artık müzik kütüphanemde kendine yer buldu. O halde kapıları açalım ve içeride ne var ne yok şöyle bir göz atalım.

The Doors albümü için tam anlamı ile bir Rock N’ Roll albümü diyemeyiz. Oldukça fazla saykodelik, blues ve caz tınıları barındırıyor. Saykodelik Rock benim çok sevdiğim bir tür. Oldukça güzel melodileri içinde barındıran bu türü caz ve blues ile harmanlamak gerçekten çok iyi olmuş. Kulaklarınız bayram ediyor adeta. Albüm 1967 yılında çıkmış olup, çıktığı döneme damgasını vurmuştur. Pop kültürünün etkili olduğu dönem yavaş yavaş tahtını Rock müziğin hoyratlığına bırakırken The Doors’da Rock Müzik’in parlayan gruplarında biri olmuştu. Jim Morrison tarafından kurulan The Doors grubu ilk albümleriyle iyi bir ivme yakalamıştır. Fakat yıl 1971’e geldiğinde The Doors’u efsane grup haline getirenlerin başında gelen Jim Morrison hayata veda etmiştir. Zaten etkinlik yılları 1973 yılına kadar devam etmiştir grubun (sonradan tekrar toplanmışlardır orası ayrı).

Albümde en çok dikkatimi çeken klavyenin harikulade bir şekilde kullanılmış olması. Her şarkının bel kemiği enstrümanı rolünde olan klavye, arkadaki basit rifflerle bezenmiş gitarların üzerine iyi bir şekilde yedirilmiş. Dinleyenlerin kulaklarında gerçekten çok hoş bir tını bırakıyor. Albümün açılış şarkısı olan “Break On Through (To The Other Side)”uyu dinlediğim zaman oldukça şaşırdım. Öylesine dengeli bir şekilde kullanılmış ki enstrümanlar ve güfte de aynı şekilde kusursuz olunca albümdeki en iyi şarkı ortaya çıkıyor. Yani bana göre albümün en iyi şarkısı. Zaten grubun en gözde parçaları arasında da gösteriliyor bu şarkı. Bir başka popüler şarkısı olan “Light My Fire” da yine bu albümün içinde yer alıyor. Bu şarkıyı kız arkadaşım sürekli dinlettiriyordu bana. Onun böylesine çok sevmesine şaşırmıyorum. Müzikal anlamda gerçekten üst düzey bir şarkıdır. Davul çeşitlemelerine de ayrı bir parantez açılması gerektiğini düşünüyorum. John Densmore’un her şarkı için üstün bir çaba harcadığını duyabiliyorsunuz. Davul çeşitlemeleri ve soloları oldukça etkileyici ve şimdiden benim favori davulcularım arasına girdi bu yaşlı kurt.

The Doors albümü kesinlikle her müzik severin dinlemesi gereken bir albüm. Bakın Rock veya Metal müzik diye ayırmadım. İstinasız kaliteli müzik dinlemeyi seven herkesin bu albümü dinlemesi gerekiyor. İçinde hem pop, hem caz, hem blues, hem de rock tınılarını barındıran bu albüm The Doors’un en iyi albümü olarak adlandırılıyor. Öyle ki gelmiş geçmiş en iyi 500 albüm içinde 42. Sırada yer alıyor. Albümde en çok sevdiğim şarkılar “Break On Through (To The Other Side), Soul Kitchen, Light My Fire, The End ve Alabama Song (Whisky Bar)” şeklinde sıralanıyor. Bir başka yazıda görüşmek üzere hoşça kalın.

Albüm Puanı: 10/10


Yorumlar