Merhaba dostlarım, uzunca bir aradan sonra yepyeni bir albüm kritiği ile
birlikteyiz. Malum bugün karne günüydü ve her ne kadar bir sınıfın öğretmeni
olmasam da ben de öğrencilerimin karne günlerinde yanında bulundum. Böylece
resmi olarak liseli cankilerimin de yaz tatili başlamış oldu. Yalnız fena
sıcaklar da geliyor ahali, haberiniz olsun. Bu kadar şamatadan sonra
inceleyeceğimiz albüme gelelim. Gojira’nın “Magma” adlı albümü tam olarak bugün
piyasaya çıktı. Albümü ön siparişe aldığım için dün gece 2 sularında iTunes’tan
bilgisayarıma iniverdi. Bugün albümü çok dikkatli bir şekilde dinleyerek bu
kritiği sizlere yazıyorum. O halde hep beraber yerin dibinden gökyüzüne
patlayan lavların içine dalalım, sonra da ölelim (şaka vol:1).
Gojira'yı aşırı seven biri olarak “Magma”yı öylesine heyecanla bekliyordum ki, 17 Haziran gelmek bilmedi benim için. Albümü sabah 8’de dinlemeye başladım. Düşünün kafamızın en açık olduğu saatte. Bunu söylüyorum şimdiden çünkü aşağıda yazacağım birkaç şeye şaşırabilirsiniz. Önlemimizi alalım da. Gojira, yaptığı sert müzik ile açıkçası emsali olmayan gruplar arasında yer alıyor benim için. Hani bir başka grup daha gösteremiyorum sizlere Gojira tarzında. Evet, yaptığı metal türünde gruplar var fakat böylesine efsane işlere imza atanı yok (yok yok valla yok). Gojira ile tanışmam aslında yeni sayılır. 2013 yılında başladım bu deli manyakları dinlemeye. İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde “DoRock” bar var. Bilenleriniz vardır illaki, bilmeyenleriniz varsa da bu renkli linkten yazdığım kısa yazıdan öğrenebilir. (fakat ne kadar amatörce bir yazı yazmışım, duygulandım). Her neyse, işte orada Razor adlı cover gruptan “Oroborus”u dinlediğimde adeta kala kaldım. Dedim doktor bu ne? Arkadaşlar şaka bir yana bu şarkı Gojira’yı özetliyor zaten. Ne kadar mükemmel işler ortaya koyduklarını ve neler yapabileceklerini. Magma’dan önceki albümleri “L’enfant Sauvage”ı da beğenmiştim fakat bence grubun en vurucu albümü “From Mars to Sirius”dur. Gojira’nın ne kadar sert olabileceğinin kanıtı niteliğindedir o albüm. Şimdi yıl 2016’yı gösteriyor ve Gojira bir kez daha yeni albümü ile karşımızda. Magma’nın derinliklerine iniyoruz.
Albüm “The Shooting Star” adlı şarkı ile başlıyor. İlk dinlediğim de açıkçası yüzüm buruştu. Bu da ne böyle dedim? Gojira’dan alışık olduğumuz o karmakarışık davul tonlarını bu şarkı da duyamamak beni en çok üzen oldu. Fakat şarkı için yazılan rifflerin öylesine sıradan olması haliyle böyle davul çeşitlemelerini bizlere dinlettiriyor. Açıkçası albümün böylesine bir şarkıyla başlaması hiçte iyi olmamış. Çünkü hemen ardından gelen “Silvera” belki de albümün en iyi şarkısı olabilecek nitelikte. Bu şarkının ilk sırada yer alması albümü baştan sona dinleyenler için daha olumlu olacaktı. Zaten şöyle bir garip durum var albüm piyasaya çıkmadan önce yayınlanan “Silvera ve Stranded” albümdeki en iyi şarkılardan ikisi. Gojira’dan açıkçası tüm şarkıların efsane olduğu bir albüm bekliyordum ne yalan söyleyeyim. Silvera’dan sonraki “The Cell” ise Silvera’dan sonraki o sertliği ve asiliği devam ettiriyor. Zaten albüm sertlik açısından hiçbir sorun yaşamıyor. Beni en çok üzen rifflerin çok sıradan olması oldu. Yani Gojira’lık riffler değil bunlar. Bir de her ne kadar sert bir albüm olsa da Magma, böyle kafanıza “dan dan” diye vuracak şarkı yok (Vacuity örneği cuk diye oturur bu “dan dan” için).
Bu albümde Gojira’nın yeni bir şeyler denediği ortada. Beğenmeyenleriniz olabilir ama ben Magma’nın bu formunu beğendim. Magma’da yaratılan konsept açıkçası bana balta girmemiş ormanlarda yaşayan kabilelerin tınılarını anımsatıyor. Özellikle “Pray”deki atmosfer resmen tüylerinizi diken diken yapıyor. Joe’nin flüt çaldığı videoyu görmüşsünüzdür. İşte o flüt sesini Pray’de duyuyoruz. Bana göre albümün başyapıtı da bu şarkı oluyor. Gerçekten harikulade bir şarkı dostlarım. Prodüksiyon açısından da klasik Gojira kusursuzluğunu Magma’da da görüyoruz. Bütün enstrümanlar net bir şekilde kulaklarımızda ahenk ile dans ediyor dostlarım.
Gojira, mükemmel bir albüm ortaya koymamış ama ne yapmak istediyse onu en iyi şekilde yapmış ve bizlere sunmuş. Magma, içinde barındırdığı o vahşi formu ile bu yılın en ilgi çekici albümlerinden biri olacak şüphesiz. Stranded’daki öfke ve duygusallığın karışımı Pray’de bambaşka bir atmosferle bizleri selamlaması bu albümün farklı bir Gojira albümü olduğunu gösteriyor. Magma, mutlaka dinlenmesi gereken ve değer verilmesi gereken bir albüm. Kulaklıklarınızı takın ve yerin yedi kat altındaki sıcaklığı hissedin.
Albüm Puanı: 8/10
Gojira'yı aşırı seven biri olarak “Magma”yı öylesine heyecanla bekliyordum ki, 17 Haziran gelmek bilmedi benim için. Albümü sabah 8’de dinlemeye başladım. Düşünün kafamızın en açık olduğu saatte. Bunu söylüyorum şimdiden çünkü aşağıda yazacağım birkaç şeye şaşırabilirsiniz. Önlemimizi alalım da. Gojira, yaptığı sert müzik ile açıkçası emsali olmayan gruplar arasında yer alıyor benim için. Hani bir başka grup daha gösteremiyorum sizlere Gojira tarzında. Evet, yaptığı metal türünde gruplar var fakat böylesine efsane işlere imza atanı yok (yok yok valla yok). Gojira ile tanışmam aslında yeni sayılır. 2013 yılında başladım bu deli manyakları dinlemeye. İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde “DoRock” bar var. Bilenleriniz vardır illaki, bilmeyenleriniz varsa da bu renkli linkten yazdığım kısa yazıdan öğrenebilir. (fakat ne kadar amatörce bir yazı yazmışım, duygulandım). Her neyse, işte orada Razor adlı cover gruptan “Oroborus”u dinlediğimde adeta kala kaldım. Dedim doktor bu ne? Arkadaşlar şaka bir yana bu şarkı Gojira’yı özetliyor zaten. Ne kadar mükemmel işler ortaya koyduklarını ve neler yapabileceklerini. Magma’dan önceki albümleri “L’enfant Sauvage”ı da beğenmiştim fakat bence grubun en vurucu albümü “From Mars to Sirius”dur. Gojira’nın ne kadar sert olabileceğinin kanıtı niteliğindedir o albüm. Şimdi yıl 2016’yı gösteriyor ve Gojira bir kez daha yeni albümü ile karşımızda. Magma’nın derinliklerine iniyoruz.
Albüm “The Shooting Star” adlı şarkı ile başlıyor. İlk dinlediğim de açıkçası yüzüm buruştu. Bu da ne böyle dedim? Gojira’dan alışık olduğumuz o karmakarışık davul tonlarını bu şarkı da duyamamak beni en çok üzen oldu. Fakat şarkı için yazılan rifflerin öylesine sıradan olması haliyle böyle davul çeşitlemelerini bizlere dinlettiriyor. Açıkçası albümün böylesine bir şarkıyla başlaması hiçte iyi olmamış. Çünkü hemen ardından gelen “Silvera” belki de albümün en iyi şarkısı olabilecek nitelikte. Bu şarkının ilk sırada yer alması albümü baştan sona dinleyenler için daha olumlu olacaktı. Zaten şöyle bir garip durum var albüm piyasaya çıkmadan önce yayınlanan “Silvera ve Stranded” albümdeki en iyi şarkılardan ikisi. Gojira’dan açıkçası tüm şarkıların efsane olduğu bir albüm bekliyordum ne yalan söyleyeyim. Silvera’dan sonraki “The Cell” ise Silvera’dan sonraki o sertliği ve asiliği devam ettiriyor. Zaten albüm sertlik açısından hiçbir sorun yaşamıyor. Beni en çok üzen rifflerin çok sıradan olması oldu. Yani Gojira’lık riffler değil bunlar. Bir de her ne kadar sert bir albüm olsa da Magma, böyle kafanıza “dan dan” diye vuracak şarkı yok (Vacuity örneği cuk diye oturur bu “dan dan” için).
Bu albümde Gojira’nın yeni bir şeyler denediği ortada. Beğenmeyenleriniz olabilir ama ben Magma’nın bu formunu beğendim. Magma’da yaratılan konsept açıkçası bana balta girmemiş ormanlarda yaşayan kabilelerin tınılarını anımsatıyor. Özellikle “Pray”deki atmosfer resmen tüylerinizi diken diken yapıyor. Joe’nin flüt çaldığı videoyu görmüşsünüzdür. İşte o flüt sesini Pray’de duyuyoruz. Bana göre albümün başyapıtı da bu şarkı oluyor. Gerçekten harikulade bir şarkı dostlarım. Prodüksiyon açısından da klasik Gojira kusursuzluğunu Magma’da da görüyoruz. Bütün enstrümanlar net bir şekilde kulaklarımızda ahenk ile dans ediyor dostlarım.
Gojira, mükemmel bir albüm ortaya koymamış ama ne yapmak istediyse onu en iyi şekilde yapmış ve bizlere sunmuş. Magma, içinde barındırdığı o vahşi formu ile bu yılın en ilgi çekici albümlerinden biri olacak şüphesiz. Stranded’daki öfke ve duygusallığın karışımı Pray’de bambaşka bir atmosferle bizleri selamlaması bu albümün farklı bir Gojira albümü olduğunu gösteriyor. Magma, mutlaka dinlenmesi gereken ve değer verilmesi gereken bir albüm. Kulaklıklarınızı takın ve yerin yedi kat altındaki sıcaklığı hissedin.
Albüm Puanı: 8/10
Albüm fiziksel olarak elimde şu an heyecanlıyım Silvera ve Stranded dinledim sadece bu albümden, öncekiler kadar ''aşırı'' gelmemişti o ikisi.
YanıtlaSilBen de yeni tanıştım grupla daha 2-3 hafta oldu, rastgele ismi güzel olanlardan açıyorum bir tane, oh yetiyor. En sevmediğim şarkısı Silvera oldu yani o kadar sevdim :D