Albüm Kritik 83 (Metallica / Death Magnetic)

Merhaba dostlarım bugün sizlerle 2008 yılına geri döneceğiz ve Metallica’nın St. Anger’dan 5 yıl sonra piyasaya sürdüğü albümü olan “Death Magnetic”i inceleyeceğiz. Metallica hiç şüphesiz milyonların Metal müzikle tanışma vesilesi olmuştur. Yaptıkları her albümle çok konuşulan ve popülerliği gökyüzüne tırmanan Trash Metal devinin St. Anger ile birlikte hakaretlere varacak şekilde eleştirilmesinden sonra Death Magnetic geldi. Bakalım Metallica bu albümle bizlere neler vermiş. Hadi gelin şu tabutun içine girelim birlikte.

Ülkede Metal müzik dinlemeye başlayan her genç gibi benim bu müziğe başlamamın tek sebebi Metallica’dır. Özellikle Black Album ile tüm dünyanın anasını ağlatmış olan grubun Türkiye’de de çok büyük bir hayran kitlesi oluşturması ve bu hayran kitlesinin yaş ortalamasının 16 olmasından dolayı Metallica birçoğumuzun bu sert müziğe “Merhaba” deyişimizin en büyük etkenidir. Her zaman her yerde söylediğim şey Metallica’nın Thrash Metal adına kaydettiği sadece ilk 4 albümü vardır. Black albüm de dâhil olmak üzere Death Magnetic’e kadar olan diğer albümler farklı şeylerin arayışının sonuçlarıdır. Bu sonuçlardan maalesef çok azı başarılı bir sonuç olmuştur.


St. Anger kayıtlarında Jason ile yolların ayrılmasından sonra açıkçası benim için Metallica’dan bekleyeceğim öyle efsane bir albümün gelmesi düşüncesi toz duman olmuştu. Jason her ne kadar sadece kendisine verilen görevi yapan bir adam olsa da grup içinde, onun enerjisi ve basgitarıyla olan o öfkeli ve sertlikle olan sevgi gösterisi Metallica’nın sahnedeki en büyük enerjisiydi. St. Anger tam bir fiyaskoydu bunu kabul edelim öncelikle. Bir de bunun kılıfını “Some Kind of Monster” adlı belgesel tarzı filmleriyle uydurmaları açıkçası beni gruptan yeteri kadar soğutmuştu. Biz bu albümü yaptık çünkü psikolojimiz çok bozuktu, James öküz gibi içiyordu, Kirk hiç oralı bile değildi ve Lars ise hala iktidarlık peşindeydi gibi senaryolarla St. Anger’ın aslında olabilecek en iyi albüm olduğunu söylediler. Dostlarım, içinizde o belgeselde yaşananların birçoğunun tamamen senaryo olduğuna inanmayan yoktur herhalde.

Böylesine saçma sapan olaylardan sonra Metallica öyle ya da böyle 4 yıl boyunca turlayarak yine paranın… neyse… Death Magnetic ile ilgili haberleri açıkçası o dönem yakından takip ettim. Albümden paylaşılan her sesi dinleme çabası içindeydim. Metallica’dan ilk olarak “My Apocalypse” adlı şarkılarının bir kısmını duydum. Açıkçası Metallica’nın Thrash’e dönüş sesiydi resmen bu şarkı. Fakat elbette şarkı kaydı oldukça berbattı ve albümden dinlerken daha iyi bir kalitede dinleyeceğimi biliyordum. Metallica albümden “The Day That Never Comes” adlı slow şarkılarına klip çekip yayınladıklarında açıkçası dumura uğramıştım resmen. Dumura uğrayışım şarkının kötülüğünden değil, My Apocalypse’i dinlediğimde duyduğum berbat ses kalitesinin meğerse Rick Rubin’nin berbat prodüksiyonu olmasından dolayı. Metallica’nın zaten baladlar konusunda efsane olduğunu biliyoruz ve The Day That Never Comes’ta harikulade bir şarkı gerçekten ama o iğrenç prodüksiyon nedir arkadaş. Hiç mi kulaklarınız hissetmedi bu leş gibi kaydı! Yıllarca uğraş gerçekten müthiş riffler yaz ama gelgelelim albümü kayda alan adam işsizin teki çıksın. Daha albümü alamadan böylesine bir prodüksiyon kaydı yapılmış olması beni albümden soğutmaya yetti.

Fakat The Day That Never Comes’ın hatrına elbette albümü edindim. Ve baştan sona 5 kez dinledim bir günde. Açıkçası ilk 2 dinleyişimde albümün sadece prodüksiyonundan şikâyet ettim. Fakat 3. Dinlemeden sonra Lars’ın davul kayıtlarının ne kadar sığ ve tek düze olduğundan dert yanmaya başladım. Kirk’in bıktıran Wah sololarından ve James’in sesinin git gide dibe vurmuş olmasından dolayı üzüldüm gerçekten. Fakat St. Anger kaydına göre daha iyi bir vokal olması da yine ilginç bir olay tabi ki. Açıkçası ben Justice albümdeki o koydu mu oturtan James vokallerinin hasretini çekiyorum her ne kadar böyle bir şeyin artık mümkün olmayacağını bilsem de. Fakat albümde bulunan 10 şarkı için yazılmış rifflere gerçekten şapka çıkarmamak elde değil. Özellikle Thrash Metal’in ne kadar dar çerçeveli bir Metal türü olduğunu hesaba kattığımızda. Bas kayıtlarının bir tık daha yüksek olmasını beklerdim ama kime diyorum, ya Rick sana lanet olsun!

The End of The Liine, Broken Beat & Scarred, The Day That Never Comes, Cyanide ve My Apocalypse benim bayıldığım şarkılar oldu. Fakat esasında albümdeki bütün şarkılar zevkle dinlenecek tarzda dostlarım. Death Magnetic, Metallica’nın 1988 yılı sonrası yapmış olduğu bir başka Thrash Metal albümü olarak tarihteki yerini aldı. Aslında sadece Thrash Metal albümlerini baz alırsak eğer Death Magnetic için tam tamına 20 yıl beklenmiş diyebiliriz. Bir başka yazıda görüşmek üzere hoşça kalın ve kendinize iyi bakın dostlarım.

Albüm Puanı: 8/10




 
   

Yorumlar