Albüm Kritik 65 (Witchcraft / Nucleus)

Merhba dostlarım
bugün 2016 model bir albümü değerlendireceğim sizler için. Ülkemizde kaç kişi dinliyor bilmiyorum ama benim çok hoşuma giden İsveçli bir grup olan Witchcraft’ın 15 Ocakta çıkardığı yeni albümü “Nucleus”tan bahsedeceğim sizlere.

Daha önce sitede 2012 yılında çıkardıkları “Legend” albümünü kaleme almıştım Witchcraft’ın ve albüm benim en sık dinlediğim albümlerden biridir hala. Yakın zamanda “The Alchemist” albümlerini de kaleme almayı planlıyordum fakat sıra gelmedi diyelim. Neyse bu kadar gevezelik yeter, bırakalım bu sululukları ve ciddi ciddi Nucleus’tan bahsedelim. Nucleus daha yayınlanmadan önce albümden bir parça yayınladı Witchcraft. Parçanın adı ise “The Outcast” idi. Tabi ki hemen ilk heyecanla dinledim. Bir önceki albümleri tam anlamıyla bana Doom havasını yaşatmıştı ve hala da öyle. The Outcast’i ilk dinlediğim de açıkçası sanki bir pop şarkısı dinlediğimi hissettim. Hemen biletini kesmemek için art arda birkaç kere daha dinledim fakat şarkı hala aynı şekilde geldi kulağıma. Sonra albüm çıktığında bir kez de albüm konseptiyle dinleyeyim dedim ve nitekim öyle yaptım. Albüm konseptiyle evet iyi bir şarkı haline dönüşüyor fakat bu albüm konsepti nasıl ola ki?

The Alchemist ve Legend albümlerini sık sık dinlediğim Witchcraft, Nucleus’ta çok garip işler yapmış açıkçası. Tamam, Witchcraft’tan çok ekstrem bir albüm beklemiyordum fakat böylesine soft ve akustik bir albümde beklemiyordum. Bazı şarkılar 15 dakikayı aşan sürelere sahip. The Alchemist (şarkı)’te uzun süreli bir parçaydı ama kendisini sıkmadan dinlettiriyordu (en azından ben seviyordum). Magnus Pelander albümdeki bütün şarkıların yaratıcısı ve aynı zamanda söz yazarı. Legend’da da durum böyleydi fakat ortaya harikulade bir iş çıkarmıştı. Nucleus için aynı şeyleri söylemek zor maalesef. Albüm çok mu kötü peki? Hayır, değil ama açıkçası benim beklediğim Witchcraft albümü bu değildi. Nucleus’ta benim dikkatimi çeken bir başka şey ise klavyeye inanılmaz çok yüklenilmesi oldu. Bu da haliyle biraz daha fazla pop havası yaratıyor. 

Malstroem adlı parça ile başlıyor Nucleus. Başlangıç için doğru bir seçim olmuş bu şarkı. Albümün metronomunu baz alırsak, genellikle yavaş tempoda seyreden bir albüm olduğunu söylemem yalan olmaz. Malstroem’i sevdim fakat öyle aman aman değil tabi ki. Albüm prodüksiyon açısından klasik Witchcraft soundunu barındırıyor. Akustik besteler üzerinde gerçekten çok çalışılmış. Bunu net bir şekilde hissedebiliyor kulaklarımız. Aynı şeyleri heavy riffler için söylemek çok zor. Evet, bazı riffler gerçekten çok güzel ama genellikle şarkılar için yazılmış riffler birbirlerine oldukça fazla benziyorlar. Bu da haliyle albümü dinlerken “e noldu şimdi” havası yaratıyor. Albümün yanında verilen booklette (kitapçık) bir çekirdek resmedilmiş ve çekirdeği oluşturan katmanlara şarkı adları verilmiş. Yani tamamıyla bizim şarkılarımız bir çekirdeği oluşturuyor demek istemiş İsveçli ağabeyler. Albümde en etkileyici performansı Magnus Pelander sergiliyor. Vokal albümün en vurucu yanı olmuş. Tabi ki performansı mükemmel değil ama albüm için en başarılı işi gerçekleştirmiş. Albümdeki beğendiğim şarkıları sıralayacak olursam; Malstroem, Theory of Consequence ve Clashing Rainbows diyebilirim. Albüm, ekstrem türlerin sertliğinden biraz uzaklaşmak isteyenler için ideal bir seçim olacaktır. Witchcraft hayranlarının içini biraz burkacaktır bu albüm fakat yine de Magnus’un hatrı ve sesi için dinlenir.

Evet, dostlarım sizlere 2016 yılı çıkışlı taze bir Witchcraft albümü olan Nucleus’tan bahsettim, gelecek yazı da görüşmek üzere hoşça kalın. 

Albüm Puanı: 6,5/10

   
  




Yorumlar