Merhaba dostlarım bugün sizlerle hasret giderme şansım olacak. İş hayatına atılınca
bir anda kendimi apansız bir yoğunluğun içinde buldum. Fakat sonunda yazmak
için enerjiye sahibim. Bugün ele alacağım albüm ise 2013 yılında çıkmış ve
yerli grup Furtherial’ın ilk albümü olan “Destroying Atropolis” adlı yapıt
olacak. Albüme geçmeden önce isterseniz gruptan biraz bahsedeyim sizlere.
Furtherial her ne kadar ilk albümlerini 2013 yılında yayınlasalar da grubun temelleri 2007 yılında Başer Çelebi tarafından atılmıştır. İlk ismi “Extinction” olarak belirleyen Başer, bu isimle hemen üretim yapma safhasına geçti. 2008 yılında prodüksiyonluğunu kendisinin yaptığı bir demo çıkartarak, yerli metal grupları arasına girmiş oldu böylece. Extinction olarak 2012 yılına kadar devam eden Grup, artık daha geniş kitlelere hitap ettikleri için ve Extinction ismini taşıyan birçok grubun da olmasıyla isim değişikliğine gitmek zorunda kalır ve FURTHERIAL ismini yeni grup adı olarak belirlerler. Benim bu grubunu varlığını öğrenmem ise tıpkı Thrown to The Sun’da da olduğu gibi 2014 yılında gerçekleşen Hi-Voltage Müzik Festivali’nde oldu. Festivalin açılış grubuydular. Aslında performansları gayet iyiydi fakat ses sistemi sergiledikleri performansa ne yazık ki gölge düşürmüştü. Velhasıl grupla ilk tanışmam böyle gerçekleşti.
Evet, dostlarım şimdi geldik Destroying Atopolis’i enine boyuna incelemeye. Grubun Facebook'taki sayfasına baktığınızda yaptıkları müzik türünün “Melodic Death Metal ve Thrash Metal” türlerinde yazdığını görürsünüz. Fakat benim için bu albüm buram buram Metalcore kokuyor. Elbette Melodik Death Metal daha yoğun bunu çok rahatlıkla hissedebiliyorsunuz ama ağır bir Thrash havası da yok yani. Aslına bakarsınız bu albümü incelemeyi pek düşünmüyordum. Çünkü ilk başlarda dinlediğimde (1 yıl önce ara ara dinliyordum) beni kendisine çeken bir albüm olmamıştı. İşe başladığım zaman yani yaklaşık 3 hafta önce albümü bir kez daha telefonuma attım ve işe gidip gelirken dinlemeye başladım. Ne mutlu ki ne kadar çok yanıldığımı gördüm albüm hakkında. Çünkü bu 3 haftalık sürede albüm beni öyle sardı ki artık her kulaklığı taktığımda ilk önce bir “Storyteller” dinliyorum.
Albüm prodüksiyon bakımından bence gayet yeterli. Enstrümanların sesi gayet net bir şekilde kulaklarınızda duyuluyor fakat bas bir tık daha yoğun olabilirmiş. Gitar seslerine bayıldım gerçekten. Ben öyle kulak patlatacak kadar kalın bir gitar sesini sevmiyorum, bu yönden Furtherial biraz daha Retro bir hava yaratıyor (Retro dediysem 70lere gitmeyin hemen öyle). Şarkılar için yazılmış riffleri de genel olarak beğendim fakat bazı ara riffler sanki dinlediğiniz şarkıdan farklı bir şarkı dinliyormuş yanılgısına sokuyor sizleri. Ama grubu tebrik etmek gerek gerçekten bu şarkılar için çok çalışmışlar, bu çok net bir şekilde duyuluyor. Davul çeşitlemeleri gayet iyi ve kayıta alınan ses düzeyi ise gayet dozunda. Nice dünyaca ünlü gruplar biliyoruz davul kayıt sesiyle kulak kanatan (Metallica-Death Magnetic gibi), fakat Furtherial bu hataya düşmemiş. Vokal kısmına geldiğimiz de ise Başer benim en sevdiğim yerli Metal vokallerden biridir. Hatta kendisi 1. Sırada yer alıyor desem hiçte yanlış olmaz. Başer’i zaten Furtherial’ı bilmediğim zamanlarda da dinliyordum DoRock barda. Aynı zamanda Razor’da hem çalıyor hem de söylüyor. Özellikle Thrown to The Sun’un ikinci albümünün vokallerini inanılmaz güzel derecede seslendiren Başer, bu konuda gerçekten çok iyi.
Furtherial her ne kadar ilk albümlerini 2013 yılında yayınlasalar da grubun temelleri 2007 yılında Başer Çelebi tarafından atılmıştır. İlk ismi “Extinction” olarak belirleyen Başer, bu isimle hemen üretim yapma safhasına geçti. 2008 yılında prodüksiyonluğunu kendisinin yaptığı bir demo çıkartarak, yerli metal grupları arasına girmiş oldu böylece. Extinction olarak 2012 yılına kadar devam eden Grup, artık daha geniş kitlelere hitap ettikleri için ve Extinction ismini taşıyan birçok grubun da olmasıyla isim değişikliğine gitmek zorunda kalır ve FURTHERIAL ismini yeni grup adı olarak belirlerler. Benim bu grubunu varlığını öğrenmem ise tıpkı Thrown to The Sun’da da olduğu gibi 2014 yılında gerçekleşen Hi-Voltage Müzik Festivali’nde oldu. Festivalin açılış grubuydular. Aslında performansları gayet iyiydi fakat ses sistemi sergiledikleri performansa ne yazık ki gölge düşürmüştü. Velhasıl grupla ilk tanışmam böyle gerçekleşti.
Berkay Yıldırım - Bora İnce - Başer Çelebi - Önder Işkın |
Evet, dostlarım şimdi geldik Destroying Atopolis’i enine boyuna incelemeye. Grubun Facebook'taki sayfasına baktığınızda yaptıkları müzik türünün “Melodic Death Metal ve Thrash Metal” türlerinde yazdığını görürsünüz. Fakat benim için bu albüm buram buram Metalcore kokuyor. Elbette Melodik Death Metal daha yoğun bunu çok rahatlıkla hissedebiliyorsunuz ama ağır bir Thrash havası da yok yani. Aslına bakarsınız bu albümü incelemeyi pek düşünmüyordum. Çünkü ilk başlarda dinlediğimde (1 yıl önce ara ara dinliyordum) beni kendisine çeken bir albüm olmamıştı. İşe başladığım zaman yani yaklaşık 3 hafta önce albümü bir kez daha telefonuma attım ve işe gidip gelirken dinlemeye başladım. Ne mutlu ki ne kadar çok yanıldığımı gördüm albüm hakkında. Çünkü bu 3 haftalık sürede albüm beni öyle sardı ki artık her kulaklığı taktığımda ilk önce bir “Storyteller” dinliyorum.
Albüm prodüksiyon bakımından bence gayet yeterli. Enstrümanların sesi gayet net bir şekilde kulaklarınızda duyuluyor fakat bas bir tık daha yoğun olabilirmiş. Gitar seslerine bayıldım gerçekten. Ben öyle kulak patlatacak kadar kalın bir gitar sesini sevmiyorum, bu yönden Furtherial biraz daha Retro bir hava yaratıyor (Retro dediysem 70lere gitmeyin hemen öyle). Şarkılar için yazılmış riffleri de genel olarak beğendim fakat bazı ara riffler sanki dinlediğiniz şarkıdan farklı bir şarkı dinliyormuş yanılgısına sokuyor sizleri. Ama grubu tebrik etmek gerek gerçekten bu şarkılar için çok çalışmışlar, bu çok net bir şekilde duyuluyor. Davul çeşitlemeleri gayet iyi ve kayıta alınan ses düzeyi ise gayet dozunda. Nice dünyaca ünlü gruplar biliyoruz davul kayıt sesiyle kulak kanatan (Metallica-Death Magnetic gibi), fakat Furtherial bu hataya düşmemiş. Vokal kısmına geldiğimiz de ise Başer benim en sevdiğim yerli Metal vokallerden biridir. Hatta kendisi 1. Sırada yer alıyor desem hiçte yanlış olmaz. Başer’i zaten Furtherial’ı bilmediğim zamanlarda da dinliyordum DoRock barda. Aynı zamanda Razor’da hem çalıyor hem de söylüyor. Özellikle Thrown to The Sun’un ikinci albümünün vokallerini inanılmaz güzel derecede seslendiren Başer, bu konuda gerçekten çok iyi.
Albümdeki en sevdiğim şarkıları sıralayacak olursam ilk
sırayı kesinlikle Storyteller alır. Harikulade riff ve çok güzel vokal ile
kulaklarımıza sanat tınısı geliyor. Bu şarkıyı dinlemeye doyamıyorum dostlarım.
Diğer çok beğendiğim şarkılar ise; Death Come Closer ve Shadow’s Riot olarak
sıralayabilirim. Diğer şarkılar da gayet iyi fakat benimi için bu üçlü çok
özel. Furherial, Destroying Atropolis ile çok güzel bir iş çıkarmış. İkinci
albümlerinin de kritiğini yakın zamanda sizlerle paylaşacağım dostlarım.
Furtherial’ın iki albümünü de iTunes’ta bulabilirsiniz. Kendinize iyi bakın ve
hoşça kalın.
Albüm Puanı: 8/10
YouTube: https://www.youtube.com/channel/UCpycPAQMHelJsjk5o8oM2ew
Her şeyi ile kıvamında bir grup harika her zaman dinlemekten keyf aldığım bir grup tavsiye ederim.
YanıtlaSil