Siteye yazı yazmaya başladığım ilk zamanlarda daha önceden keşfettiğim ve dinlemeye alışık olduğum grupların albümlerini yazıyordum. Bu da gayet doğal bir tercih zaten. Fakat geçmişe dönüp baktığımda bazen de utanıyorum ve değerlendirme yaptığım albümlerin bazılarına ne kadar abartılı şeyler dediğimi görünce o yazıyı hemen kapatıyorum. İşte bu yüzdendir ki geçmişte hem yazınsal olarak kötü yazdığım hem de doğru düzgün bilgi ve hissiyat ile yazmadığım albümleri tekrardan elden geçiriyorum. Bu defa da 2013 yılının kasım ayında yazdığım ve neden yazdığımı şu an hala sorup durduğum “Avenged Sevenfold”un “Hail to the King” albümünü yeniden yazmak için klavyenin başına oturmuş bulunuyorum. Avenged Sevenfold’un sadece Hail to the King albümünü dinledim. 2013 yılında kaleme aldığım bu albüm tam da o sene çıkmıştı. Güncel albümleri o zamanlar takip etmek gibi bir huyum yoktu. Onun yerine dediğim gibi bildiğim, sevdiğim grupların albümlerini yazmayı tercih ediyordum. Fakat Avenged Sevenfold’un o zamanlar popüler olması ve yeni albüm çıkarması beni gruba çeken en büyük iki unsur olmuştu. Çünkü yeni grupları da tanımam gerekiyordu. Her ne kadar sitenin ilk zamanlarında bu yazı işlerini çok büyük bir ciddiyetle yapmasam da içimde bu istek hep vardı. Hail to the King’i 2013 yılında ilk defa dinlediğimde çok hoşuma gitmişti. Çünkü çok fazla grup dinleyen biri değildim ve haliyle çalma listeme ekleyebileceğim bir albüm olarak görmüştüm. Fakat aradan yıllar geçti ve bu albümü dinleme eyleminin bile büyük bir zaman kaybı olduğunu fark ettim. Şimdi, zamanında övgüler düzdüğüm ve hiçbir şekilde hak etmediği güzellemeleri yaptığım bu albüme hakkını teslim etme zamanı geldi.
Hail to the King, Avenged Sevenfold’un kendini Metalcore’dan Heavy Metal’in kollarına bıraktığı resmi albümü olmuştur. Grupların zaman içinde daha iyi müzik icra etmek ve kendilerini tekrarlamamaları adına böyle yön değişimleri yapmasını artık normal karşılıyorum. Önceden bu tür sapmaları yadırgıyor ve büyük kelimelerle eleştiriyordum. Fakat eğer bir grup yaptığı müziği geliştirmek ve deneysel şeyler denemek istiyorsa bu grubun dinamik bir şekilde varlığını sürdürmek istediğine işarettir. Fakat burada da elbette bir kıstas olmak zorundadır. Başka bir tür icra etmeye karar veren grubun o türü iyice içine sindirmiş olması gerekiyor. Vizyoner bakış açısı ile, iyi bir müzik yaratması gerekiyor ki dinleyen insanlar bu değişikliği bağırlarına basabilsinler. Aksi taktirde her şeyi eline yüzüne bulaştırmış bir grup olmadan öteye geçmeyecektir. İşte Avenged Sevenfold, bu eline yüzüne bulaştırma işini Hail to the King ile çok güzel bir şekilde becermiştir. Hayatım boyunca binlerle telaffuz edilecek sayıda albüm dinlemişimdir. Bu albümler içinde hiçbir şey ifade etmeyen, taklitçilik oranı yüksek ve orijinal hiçbir şey barındırmayan albümlere de denk gelmişimdir. İşte Hail to the King bu tür albümlerin başını çekmektedir. Zamanında bu albümü neden sevdiğimi sonradan anladığımda kendi kendime güldüm. Çünkü ben bu albümü dinlerken aslında hiç de yeni bir grup keşfetmişim gibi olmamıştı. “Metallica”nın “Black Album”e koymadığı, arta kalan parçaları derleyip, farklı bir albümde sunduğunu hissetmişim. Bunun başka bir açıklaması olamaz. Birebir Black Album kopyası olan bir albüm Hail to the King. Bir de grup zamanında albüm hakkında konuşurken “Black Sabbath” ve “Led Zeppelin”den esintiler taşıdığını belirtmiş. Buna ayrı gülmek lazım. Fakat albümü dinleyen herhangi bir Metallica dinleyicisi benzerliği hemen fark edecektir. Black Album’e koymaya değer görülmeyen parçalar bir albümde birleştirilmiş olsaydı işte bu albüm Hail to the King olurdu. Hiçbir özgünlük taşımayan, kopyala yapıştır tuşu kullanılarak yazılmış şarkılar ve günün sonunda da dalga geçmenize mâni olamayacağınız bir müzikal rezalet ortaya çıkmış.
Bu yazıyı yazarken albümü bir kez daha baştan sona dinliyorum. Bir noktada öylesine sinir bozucu bir hale geliyor ki gerçekten hala gülebiliyorum bu albüme. Özellikle “This Means War” adlı şarkının birebir “Sad But True” olmasına her defasında kahkahalar ile eşlik ediyorum. Bunun adı esinlenme falan değil ki. Bu bildiğin Metallica özentiliğidir. Yaklaşık 12 yıl önce çıkmış olan bu albümün grubun diskografisindeki en rezil işlerden biri olduğunu sadece ben değil birçok Metal eleştirmeni dile getiriyor. Avenged Sevenfold’un 20 yılı aşkın kariyerinde neler başardığını bilmiyorum. Ülkemizdeki yandaş gazetelere benzeyen “Kerrang”, “Metal Injection” gibi dergilerin, “Metal Gods Awards” adındaki popüler Metal gruplarını pohpohlama organizasyonlarının (zamanında ben de bu ödül törenini izliyordum ve sitede bir kez de yer vermiştim) verdiği ödüller ile popüler olmuş bir grup. Grubun en başarılı albümü olarak gösterilen albümü ise “City of Evil” Metalcore yapısına daha çok sahip bir albüm olduğu için çıktığı 2005 yılında ilgi görmesini normal karşılıyorum. Fakat bütünsel olarak baktığımızda ne ifade ettiğini ve kime hitap ettiğini asla anlayamayacağım bir grup olmanın ötesine gidemiyor Avenged Sevenfold. Böylece bu albümü hak ettiği eleştirel yazıya kavuşturuyor ve hak ettiği puanı veriyorum.
Albüm Puanı: 4/10
Yorumlar
Yorum Gönder