Amon Amarth ile olan ilişkim her Türk genci gibi oldukça görkemli başlamıştı. Grubu keşfettiğimden beri yerlere göklere sığdıramıyordum. Üniversite zamanlarımda bir de bolca mitoloji okuduğum için İskandinav tanrılarının ve ucube yaratıklarının bir grup tarafından Metal ile birleştirilme fikrine elbette dibim düşecekti. Her ne kadar bu hissi ilk olarak “Falkenbach”ta yaşamış olsam da mitolojiyi tam olarak ele alma ve bunu en sert şekilde icra etme konusunda Amon Amarth çoık farklı bir yerde duruyordu. Hatta o zamanlar alternatifi pek de olmayan bir gruptu ve niş bir iş yapıyordu. İsveçli olmaları ve grubun her bir elemanının gerçekten de Vikingleri andırmaları yaptıkları müzik ile ciddi anlamda örtüşüyordu. Bu yüzden de Amon Amarth ile olan bağlarım bir anda kuvvetlenmiş ve sabah akşam bu azgın Vikingleri dinlerken buluyordum kendimi. Grubu ilk keşfettiğim albüm ise şu anda burada, az sonra incelemesini okuyacağınız “Twilight of the Thunder God” albümleri olmuştu. Bendeki şu şansa bakın ki belki de grubun en iyi albümü ile kendilerini keşfetme şansı buldum. Hatta bana göre en iyi albümüdür de yine de çok ortalığı karıştırmamak adına en iyi albümlerinden biri demeyi daha politik görüyorum. 2008 yılında çıkmış bu albümü ben siteye 2013 yılının mart ayında yazmıştım ilk olarak. Elbette o zamanlar site çok amatörce bir işti benim için. Bu yüzden de bu muazzam albümün incelemesini çok yüzeysel yazmıştım. Bu yüzden de tekrar ele alacağım albümler arasında elbette Twilight of the Thunder God da olacaktı. Şimdi klavyeyi çok daha iyi kullanan bir yazar olarak bu göklerden adeta bir şimşek gibi yeryüzüne inen ve bu zamana kadar hala grubun yaptığı en iyi albümlerden biri olarak gösterilen şaheseri ciddi anlamda ele alalım.
Amon Amarth, gönlünü Vikinglere yani atalarına kaptırmış ve onlarla ilgili olan her şeyi neredeyse bütün detaylarıyla bizlere anlatmak için Death Metal’in melodik tarafını seçmiştir. Grubun ismi ise bir fantastik roman olan “Yüzüklerin Efendisi”nden alınmıştır. Eh, Orta Dünya ile İskandinav mitolojisi arasında pek fazla ortak nokta olmasa da bir grup ismi için gayet iyi bir tercih olmuş. Amon Amarth günümüze kadar devam eden isim ve formuna 1992 yılında tam olarak bürünmüştür. O zamandan bu zamana kadar da Vikinglerin maceralarını bizlere hem gürültülü hem de melodik bir şekilde anlatıyorlar. Elbette efsaneleri anlatırken ambiyansın da bir önemi var ve bunu genellikle şarkılarda yazdıkları melodik partisyonlarla göstermeyi tercih ediyor grup. Yine de bazı albümlerinde, bazı şarkılarda atmosferik tınılara da denk geliyoruz elbette. Amon Amarth’ın tüm diskografisini dinledim. Grubun ilk zamanlarındaki sertliği ve daha çok Melodic Black Metal’e de kaçan tarafları da benim oldukça beğenimi kazanmıştır. Grubun bana göre patlama etkisini daha ilk albümlerinde çok iyi bir şekilde göstermeleriyle neredeyse 18 yıl boyunca hep şahane albümlere imza atmışlar. 1996 yılında çıkardıkları “Sorrow Throughout the Nine Worlds”ten 2008 yılında çıkan Twilight of the Thunder God’a kadar grubun sürekli çıtayı hep yukarıya taşıdığını görüyoruz. Her ne kadar büyük bir kesim için Twilight of the Thunder God sonrası 2011 yılında çıkan “Surtur Rising” büyük eleştirilere maruz kalmış olsa da ben bu albümün de gerçekten çok iyi bir Amon Amarth albümü olduğunu düşünüyorum. Yine de grubun en iyi yıllarında çıkan albümleri arasına Surtur Rising’i almıyorum ki küfür yemeyeyim.
Peki, Twilight of the Thunder God’ı bu kadar iyi kılan şey neydi? Neden önceki albümlerden daha çok dinlenen ve daha çok ön planda yer alan bir albüm oldu? Bunun nedenlerinden birisi gerçekten grubun üst düzey riff yazma yeteneğinin bu albümde arşa taşımı olmalarıdır. Albümdeki her şarkı ciddi anlamda büyük şarkılardır. Bakın herhangi bir şarkıyı ayırmadan bunu söylüyorum. Albümün açılış şarkısı Twilight of the Thunder God’tan tutun da kapanış şarkısı olan “Embrace of the Endless Ocean”a kadar dur durak bilmeyen büyük bir haz yaşıyorsunuz. Yahu hiçbir şarkıda bir falso dahi olmaz mı veya bir şarkı için de bu da sıkıcı olmuş denmez mi? Denmiyor işte. Özellikle benim “Mgła”da yaşadığım bu her şarkının muazzam olma duygusunu Twilight of the Thunder God’ta da yaşıyor olmam gerçekten şahane bir şey. Bu albümü yeniden yazacağım için tekrar b aştan sona dinlemek istedim ve şu an yazıyı yazarken üçüncü defa albümü başa sardım ve dinliyorum. O derece haz veren ve bir an olsun suratınızı ekşitmeyen bir albüm olmuş. Bu derece şahane şarkı yazımları kötü bir prodüksiyon ile heder olabilirdi. Neyse ki Amon Amarth 2004 yılında çıkardıkları “Fate of Norns” albümleriyle iyi prodüksiyonlu albümler yapmayı da başardı ve bu başarı bugün günümüzde de devam ediyor. Bu yüzden de Twilight of the Thunder God’ın prodüksiyonu şahanedir. Albümün teması yine Viking mitlerine dayanıyor. Yine Thor ve Odin isimleri bolca zikrediliyor ve hayır duaları okunuyor. İşin tuhaf tarafı ise Surtur Rising’e kadar bu tema ve hikayeler gayet iyi bir şekilde işliyordu. Fakat sonrasında işler sarpa sarmaya başladı. Hem şarkı sözleri hem Amon Amarth müziği sürekli kendini tekrar eder oldu. Tekrar eden müzikten daha kötü bir şey varsa o da yaratıcılığına ket vurulmuş bir gruba şahitlik etmektir. Ne yazık ki Amon Amarth bunu uzunca bir süre yaşadı. Belki de hala yaşıyor da diyebiliriz. Fakat 2022 yılında çıkardıkları albümleri “The Great Heathen Army” biraz olsun toparlanma emareleri göstermişti. Hatta şöyle söyleyeyim Surtur Rising’den sonra dinlediğim en iyi Amon Amarth albümü olabilir.
Kariyerlerine oldukça görkemli başlayan fakat son 10 yıllarını perişan bir şekilde geçiren bir grup oldu Amon Amarth. Dediğim gibi son albümleri ile işleri biraz yoluna sokmuş gibi görünüyor olsalar da bundan emin olmak için bir başka yeni Amon Amarth albümünü dinlememiz gerekiyor. Öte yandan artık can sıkıcı bir hale gelmeye başlayan İskandinav mitlerinden kurtulmanın zamanı geldi sanki? Alternatifi ne olur bilemiyorum ama sürekli aynı şeyler hakkında şarkılar yazmaya kalkışınca da işte kariyerin ne hale geldiğini en iyi şekilde görüyoruz. Öte yandan Twilight of the Thunder God gibi klasikleşmiş bir albüm yarattıkları ve bizlere bunu sundukları için bu İsveçli abilerimize büyük bir teşekkür borçluyuz.
Yeniden yazılma tarihi: 11 Kasım 2023
Albüm Puanı: 10/10
Yorumlar
Yorum Gönder