Bugünkü geri dönüş yaptığım albüm “Slayer”ın “South of Heaven”ı oluyor. Albüm incelemelerinde ilk başlarda o kadar üstün körü işler yapmışım ki, ben bile bir an önce bu harabe yazıların ortadan kalkmasını istiyorum. Bunun için de işte cumartesi günlerini değerlendiriyorum. Fakat her cumartesi elbette böylesi geri dönüşleri yapmam mümkün değil. Bildiğiniz üzere “Özel Yazı” etiketi altında da ekstra yazılar yazıyorum. Hatta geçen günlerde başladığım ve bitmesi bir haftayı bulabilecek bir başka özel yazı üzerinde de çalışıyorum. Bu yüzden de her cumartesi geriye dönüş yapamıyorum. Fakat bir noktada zaten kötü yazdığım albüm kritik yazılarının hepsini düzeltmiş olacağım ve artık hiç geri dönüş yapmama gerek kalmayacak. 14 Mart 2013’te ilk olarak yazdığım South of Heaven’i tekrar yazma işini ise bugüne kısmet oldu. Bir yandan da bu geriye dönüp, albümleri tekrar kaleme alma işi bana da iyi geliyor. Uzunca süredir baştan sona dinlemediğim albümleri tekrar dinleme fırsatı buluyorum. South of Heaven albümünü yazacağımı gördüğümde albümden sadece “South of Heaven” ve “Mandatory Suicide”ı bütünüyle hatırladığımı fark ettim. Bu albüm hiçbir zaman benim için Slayer’ın en favori albümüm olmadı ama sadece iki şarkı hatırlamak da üzdü. Bu yüzden de hem albümü tekrar hatırlamış olacağım hem de olgunlaşmış düşüncelerim ve daha iyi yazma tekniğim ile albüm kritiğini yeniden yazmış olacağım.
Bu sitenin ilk yıllarından bu zamana kadar benim için Thrash Metal’in her zaman en ihtişamlı ve gerçek Thrash Metal ruhunu sapına kadar bünyesinde barındırması ile gönlümde hep bir aslan olarak yatan grubun Slayer olduğundan bahsettim. Yeri geldiği zaman da hala bunu söylüyorum ve söylemekten de geri durmayacağım. Slayer’ın diksografisinin çok iyi olduğundan değil bunu söylememin nedeni. Grubun bir şekilde Thrash Metal’i hep odak noktası alarak albümlerini onun merkezinde yaratmasıdır. Malumunuz ki birçok old-school Thrash Metal grubu sonradan farklı türlerde de albümler yaptılar. Bu kötü bir şey değil. Fakat eğer gönlümüzde gerçek bir old-school Thrash Metal grubu barındıracaksak benim için bunu en çok hak eden hep Slayer olmuştur. “Metallica”nın her haltını Slayer’dan daha çok bilmeme rağmen söz konusu Thrash Metal’i çelik gibi döven grup ise benim için Slayer hep ilk sıradadır. Slayer’ın da diskografisini baştan sona çok kere dinledim. Fakat bunu çok uzun zaman önce yaptım. Özellikle Thrash Metal ile çok içli dışlı olduğum üniversite zamanlarımda bolca Slayer dinliyordum. Grubun en iyi albümü her zaman kişilerin zevklerine göre değişiyor. Benim için grubun birçok iyi albümü var. Çıkış albümleri “Show No Mercy”, sonrasında gelen dehşet albüm “Hell Awaits”, yine bu albümün de sonrasında gelen “Reign in Blood”, sonrasındaki “Seasons in the Abyss” ve “Christ Illusion” benim için hep en iyi Slayer albümleri olmuştur. Muhtemelen Christ Illusion harici diğerlerine herkes katılacaktır. South of Heaven’i ise en sevdiğim Slayer albümlerine koyamıyorum. Aslında albüm gayet sağlam ve tam manasıyla Slayer ruhunu yansıtan karanlık, dehşet verici, günahkâr ve kanlı bir albüm. Bütün saydığım bu fenomenleri hem şarkı sözlerinde hem de yazılan şarkıların tehditkarlığında çok net bir şekilde gösteriyor. Slayer’ın efsanevi gitaristi “Jeff Hanneman”ın şarkı yazım ustalığını bu albümün genelinde görebiliyoruz. Eh, “Dave Lombardo”nun da davulun başında olduğu bir Slayer albümü olması yine South of Heaven’ın hanesine bolca puan yazdırır. “Kerry King”in de yine şarkı yazımlarındaki minör katkıları ve “Tom Araya”nın bas gitarında çok efsanevi işler yapmamasına rağmen o dehşet verici sesi ile şarkıları söylemesi de yine South of Heaven’in nezdindeki olumlu şeylerdir (bas gitar kısmı hariç).
Peki, neden benim için South of Heaven en sevdiğim Slayer albümlerinden birisi değildir. Bunun nedenini sözcğklerle açıklamak pek kolay bir şey değil. Örneğin “Hell Awaits”te yaşamış olduğum o büyük heyecan ve Slayer’ın bana göre potansiyelinin ne denli muazzam olduğunun kanıtını bu albümde sunması bulmacanın büyük kısmının da çözülmesine neden oldu. Bu albümden sonra gelecek olan Slayer albümlerinde hep Hell Awaits kalitesi arayacağımı biliyordum. Neyse ki Slayer rüştünü daha ikinci albümde ispatladığı için sonraki gelen albümlerde de çok iyi şeylerle karşılaştık. South of Heaven de öyle. Fakat benim içime işleyen ve hep aklımda kalıcı olacak bir albüm olamadı. Dinlediğim zaman kendimi iyi hissediyorum. Fakat dinleme isteği epeyce bir süredir gelmeyen bir albüm aynı zamanda da. Bu yazıyı yazacağım için tekrar albümü dinledim. Eğer böyle bir misyon edinmeseydim kendime muhtemelen bir süre daha bu albümü dinlemezdim. Fakat öte yandan Hell Awaits’i veya Reign in Blood’u daha iki hafta önce, Slayer aşerdiğim zaman dinlemiştim. Aklıma ilk olarak gelen albümler bunlar oluyor hep. Bu yüzden de benim favori Slayer albümüm değil South of Heaven. Fakat Thrash Metal çerçevesinde ve diğer grupların yaptıklarına baktığımızda South of Heaven en üstlerde yerini alan bir albüm elbette. 1988 yılında çıkan bu canavar albüm o yıl ve sonrasındaki konser turlarında “Metallica” azmanı ile mücadele ediyordu. Çünkü karşısında “…And Justice For All” gibi belki de Metallica’nın en büyük gövde gösterisi duruyordu. İşte aynı sene çıkan bu iki albüm arasında ben oyumu Justice’ten yana kullanırım. South of Heaven çok iyi bir albüm ama …And Justive For All efsanevi bir albüm.
South of Heaven, Slayer’ın diskografisindeki en iyi albümlerden birisidir. Benim en sevdiğim Slayer albümü olmaması bunu değiştirmez. Sadece albüme adını veren şarkı South of Heaven bile tek başına kaya gibi duruyor. Yazıyı yazmak için albümü tekrardan baştan sona dinlediğimde albümdeki her şarkının ciddi anlamda güçlü şarkılar olduğunu bir kez daha idrak etmiş oldum. Bu güzide albümü, cılız bir değerlendirme yazısı ile bırakacak değildim. Yeniden yazdığım için içim de rahatladı. Oh be!
** Yeniden yazılma tarihi: 14 Ekim 2023
Albüm Puanı: 8,5/10
Yorumlar
Yorum Gönder